İpek'e yardım etmeyi tercih ediyorsun. Hızlıca elindeki sopayla canavarın üstüne atlıyorsun. Kapıdaki adam daha fazla dayanamayıp o da içeri giriyor ve o da diğer canavarla ilgileniyor.
O andaki gerçekten sen miydin? Zamanında başın bir çok kez belaya girmişti ama hiçbir zaman birisinin kafası yamuluncaya kadar dövmemiştin. Bu dövmek değildi aslında. Onlarca kez tahta sopayla canavarın kafasına vurmuş, ve sonrasında patlatmıştın. Adamda diğer canavarı halletmişti.
Kenarda yere yığılmış, acı içinde kıvranan İpek'e koşuyorsun. "Dayan,dayan... DAYAN!!!"
Ne yapacağını bilmiyorsun. Elini ısırılmış yere koyuyorsun. Adam sana sesleniyor. "Onu bırakmalıyız. Isırıldı. Birazdan onlardan birine dönüşecek."
"Ama..." sözlerin ağızında düğümleniyor.
İpek zorda olsa konuşabiliyor. "Keyan... bırak. Sen yaşamalısın. Ada...-m i--le... de---vam e...t. Lütfen... Her şey.. buraya ka-d--armış."
İpeğin başında hayatında hiç ağlamadığın kadar ağlıyorsun. Neden ağladığını bilmiyorsun. Belki ona karşı bir şeyler hissediyordun. Belki sana karşı tek iyi davranan kadın oydu. Ama şimdi kollarında gözleri morlaşmaya başlamış, onlardan birine dönüşüyordu.
Arkandan adam bağırıyor. "Hadi seni lanet olası! Artık bırak onu. Gitmeliyiz! geliyorlar!"